Ramazan Çetinkaya 15 Kasım 2016 Salı
Bir önceki yazıda hızlı bir giriş yaptıktan sonra yazılım işini “yasal hayali ticaret” olarak tanımlamıştık. Tabii, burada vurgulamak istediğim insanları olmayan ürünlerle bir saadet zincirine sokup para kazanmak değil. Aslında bu iddia herkes tarafından bir şekilde –iyi/kötü- üretilen basit internet sitelerini de kapsamıyor. İhtiyaca binaen üretilen özel yazılımlardan bahsediyorum. Ancak, bu kadar daraltmadan ortaya çıkacak ürün konusunda en ufak fikri olmayan sadece “güzel” bir iş isteyen internet sitesi müşterilerinizi de kümenin içine dâhil edebilirsiniz. Zira hiçbir müşteriniz bir başka internet sitesinin kopyasını istemez. Her ne kadar WordPress, Joomla gibi hazır sistem kullanarak satış yapsanız da müşterinize işin başında ürünü gösteremezsiniz. Bir de hazır sistemlerde geliştirme dahi yapmayan hatta güvenlik sebepleriyle sunucularında bu tip sitelere yer veremeyen FİLDİŞİ AJANS’ı düşünün. Her şey bir kere ve müşteriye özel üretiliyor.
Bu satırların yazarı irdelediğimiz konunun bam telinin iş akdinin yapılmasından hemen önceki görüşmeler olduğunda ısrarlıdır. Zira, müşteri beklentilerinin anlaşılması bunlara sizin çözüm önerilerinizin sunulması ve fiyatlandırılması için yürütülen toplantılar iki taraf açısından da olmadık yerlere çekilebiliyor. Müşteri tarafı “olmuşken şu da olsun”, “bir beden büyük yazdıralım yarın bir gün üretim yaparsak kullanırız” diye düşünürken ajans tarafı da işi alabilmek için “tarhana çorbası yapan” ürünler vaat edebiliyor. Birbirini besleyerek kısır döngüye giren beklentiler ve vaatler aşaması “hastalığa doğru teşhis konulmadığında” veya “doğru yöntemlerle tedavi edilmediğinde” ne olursa “iş”i oraya götürüyor: Ölü doğum.
Peki, taraflardaki bu rahatlık neden? Bir aşamada hata yapılamaz mı? Yapılırsa daha sonra çözülemez mi? Sorunun mihenk noktası “nasıl yapılacak” diye sorulmaması, daha açık ifadeyle işlerin projelendirilmemesi. Büyük işler şöyle dursun küçük çaplı işlerin dahi zamanında ve olması gerektiği gibi üretilememesinin temel sebebi projelendirilmemeleridir. Unutmamak lazım ki projelendirme “iş”inizin dışında bir şey değil bizzat “iş”inizin en temel unsurudur.
Projelendirme yaparak “hayali ticaret” sanığı olmaktan da bir nebze kurtulabilirsiniz. Kafası karışık veya ihtiyacını tam tespit edememiş müşterinize kendisini ve kendinizi –yani yapacağınız işi- daha anlaşılır şekilde anlatmış olursunuz. Haliyle iş tesliminde de “mobil telefon beklerken duş başlığıyla karşılaşmış şaşkın gözlere” bakmazsınız.
Özetleyecek olursak; müşterinizle ilişkinizin uzun süreli ve memnuniyete dayalı yürümesi için müşterinizi iyi anlamalı ve kendinizi iyi anlatmalısınız.
Yeri gelmişken hayatınızın her safhasında önemli olacak bir konuya daha temas edelim: kavramlar, işaretler. Müşterinizle aynı dili konuşmalı, anlaşabilmelisiniz. “Framework” dediğinizde “o nedir” diye sormayan kişi sizi anlamış olmayabilir. Kelimenin ne demek olduğunu bildiğinden emin olun. Yahut “güzel bir internet sitesi” isteyen kişiden “güzel internet sitesi”nin tarifini isteyin. Peyami Safa’nın yazarlıkla ilgili yazdığı bir yazıda –objektif serisi olabilir- “dağınık bir oda” ifadesinin üstünde durduğunu ve bu sübjektif ifadenin her okurda farklı düşünceler oluşturacağına, herkesin kendi tecrübesinden hareketle gözünde bir oda canlandıracağına işaret ettiğini hatırlıyorum.
Bu yazıyı bir sloganla özetlemek istesek “anlaşırken iyice anlaşın” diyebiliriz.
Peki, güzel bir anlaşma ile imza altına alınmış mukavele tüm sorunlarımızı çözecek mi? Tabii ki hayır. Herkes usta çalışırken başında durmak ister, burası Türkiye.
“YA BİZİMLE ÇALIŞIN YA SİZİNLE ÇALIŞALIM”